Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

 
Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu. Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı. Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. . Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi. Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu. İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı. . Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı. Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi. Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu. Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. . Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi. David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. . Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. Her şey böyle başladı. Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. .  Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı.

Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. . Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu. Her şey böyle başladı. Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. . Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu. Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. . Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu. David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler. Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi. . Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı. David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı.  Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı.